1. Ürün bedelinden yapılan tevkifat nedeniyle, 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini talep mümkündür.
2. Islah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur. Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu olmayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir.
“ıslah”; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 84. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilir; Yargıtay`ca (bu nitelikteki bir) hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmak mümkün değildir.
3. İçtihadı Birleştirme Kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 84. maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde; bir davadaki istem/istemler hakkında mahkemece tahkikat (tarafların duruşmaya çağrılmaları, çekişmeli yönlere ilişkin delillerin toplanması, toplanan delillerin değerlendirilmesi) yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay’ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hallerle sınırlı bir içeriktedir.
DAVA ve KARAR:
Davacı, ürün bedelinden yapılan tevkifat nedeniyle 2926 Sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesi istenmiştir.
Mahkeme, bozma ilamına uyarak davanın kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalı avukat tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü:
YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ KARARI:
Davadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, sair temyiz itirazlarının REDDİNE.
Ürün bedelinden tevkifat olmayan yıllarda davacının tarım faaliyetlerinin kesintisiz devam edip etmediğinin belirlenmesi yönünde araştırma yapılmasına yönelik Dairemizin bozma kararı verdiği (davacı temyizi olmayan) mahkeme kararında “Davacının 1.8.1996 tarihinden itibaren Tarım Bağ-Kur Sigortalısı olduğunun tespitine” karar verildiği;
bozma sonrası yapılan araştırma sonucu davacının Tekel’e teslim ettiği ürünlerin bedelinden ilk tevkifatın 21.7.1994 tarihinde yapıldığının belirlendiği;
davacı avukatının son duruşmada yaptığı ıslah ile, “ilk tevkifat tarihini takip eden aybaşından 31.12.2000 tarihine kadar davacının sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini” istemesi üzerine, davacının 1.9.1994 – 31.12.2000 tarihleri arasında 2926 Sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verildiği görülmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.3.2005 tarihli 2005/13-97 Esas, 2005/150 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere;
Bilindiği gibi, ıslah, taraşlardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.
Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 83 ve ardından gelen maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş;
83. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği;
84. maddede, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın, tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir.
Sonraki hükümler, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
Yeri gelmişken, Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 84. maddesindeki kuralın ve o çerçevede tahkikat kavramının irdelenmesinde yarar vardır:
Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 213 ve izleyen maddeleri hükümlerine göre, tahkikat evresi, tarafların layihalarının verilmesinden veya bunlar için belirli olan sürelerin geçmesinden sonra, hakimin, yargılama ve hüküm için davanın yeterince aydınlanmadığı kanısına varması halinde, tarafları duruşmaya çağırmasıyla başlar; tarafların veya vekillerinin duruşmada dinlenmelerinden sonra, gerektiğinde çekişmeli hususlar hakkında tarafların delillerinin toplanmasıyla ve bunların incelenmesiyle sona erer.
Tahkikat evresinin ardından, sözlü yargılamanın da (Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu md.377 ve devamı) tamamlanmasından sonra, davanın hüküm verilecek derecede aydınlanmış olması halinde hüküm verilir ve tefhim edilir.
Buna göre, tahkikat kavramı, layihalarla aydınlanmamış olan bir davada, tarafların duruşmaya çağrılmalarıyla başlayıp, çekişmeli yönlere ilişkin taraf delillerinin toplanmasıyla biten ve uygulamada, davaların tamamına yakın bölümünde gerçekleşen bir evreyi ifade etmektedir.
Vurgulamalıdır ki; tahkikat evresi, bozmanın içerik ve kapsamına göre, bazı hallerde bozmadan sonra da gerçekleşebilir. Ancak, 84. maddedeki “tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar” ifadesinden, Kanunun, tahkikat ve hüküm arazında düzenlediği sözlü yargılama evresinde ıslaha izin vermediği sonucu çıkarılabilmektedir.
Uyuşmazlıkla doğrudan ilgisi bulunduğundan, 4.2.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının metni, sadece gerekli kısaltmalar yapılarak aşağıya alınmıştır.
“…1086 sayılı Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren ıslah mahkemesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkanı sağlamıştır.
Bir dava açıldıktan sonra, davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltilmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyiniyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri ıslah yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler.
Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli ifadelerine mukabil, davanın herhangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır.
Konunun aydınlanması ve anlaşılmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun seksen dördüncü maddesi hükmü Kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanunu’nun iş bu seksen dördüncü maddemize tekabul eden yetmiş sekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanunumuzun yetmişsekizinci maddesinde ıslah`ın duruşmanın sonuna kadar “Jusqu’a la cloture des debast ” ve teşkilatımızı hedef tutan seksen dördüncü madde “ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmayanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir” denilmekle bahis konusu yetmiş sekiz ve seksen dördüncü maddelerin açık ibarelerinden ıslah`ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır.
Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair zarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksen dördüncü maddenin mücerret itilafına bırakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay`ca bozulmasından sonraki safhalara da şümulünün kabul edilmesi bozma kararıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ıslah suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.
Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan taraşarın sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslah’ın; Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanununun 84. maddesi açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay’ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına…” şeklindedir.
Metni yukarıya alınmış olan İçtihadi Birleştirme Kararı’nın şu iki temel saptamayı içerdiği görülmektedir:
Islah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltilmesine, eksikliklerini tamamlanmasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur. Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu olmayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir.
Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 84. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yar almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir.
Dolayısıyla, 84. maddenin soyut iznine bakılarak bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi davanın tamamen ıslah edildiği hallerde, işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir.
O halde, ıslahla ilgili kuralların, yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanması; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Bu saptamalar, somut uyuşmazlığı ilgilendiren yönleriyle basite indirgendiğinde;
anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nda bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun yukarıda irdelenen 84. maddesindeki kural yanında, bozmaya uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakların ihlali endişesinin de etken olduğu görülmektedir.
Bu endişenin sebebi şudur: Bir davada verilen hükme yönelik bozma ilamı doğaldır ki, bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle, taraşarın hak ve borçların hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden, davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması halinde, uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar.
Dolayısıyla, mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de, uyma kararı, bozma kendisinin yararına olan taraf bakımından usuli kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının yerine getirmekle yükümlü hale gelir. Davanın bu şekilde, uyulan, bozmanın öngördüğü yön ve içeriğe bürünmesinden sonra, salt kanunun tanıdığı yetkiye dayanılarak taraşardan birinin ıslah yoluna girmesi, her davanın kendine özgü yapısı içerisinde, bozmayla diğer taraf yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ortadan kalkması ya da sınırlanması, zayışlaması sonucuna yol açabilir.
Açıktır ki, söz konusu sakıncaların doğabilmesi için, her şeyden önce, ortada hakkında tahkikat yapılmış, hükme bağlanmış ve kurulan hüküm Yargıtay tarafından hukuka uygunluk yönünden denetlenerek bozulmuş istem/istemler bulunmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki; İçtihadı Birleştirme Kararları konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla bağlayıcı nitelik taşırlar.
Yukarıdaki açıklamaların somut olay bakımından ortaya koyduğu sonuç şudur:
İçtihadı Birleştirme Kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 84. maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde, bir davadaki istem/istemler hakkında mahkemece tahkikat (tarafların duruşmaya çağrılmaları, çekişmeli yönlere ilişkin delillerin toplanması, toplanan delillerin değerlendirilmesi) yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay’ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hallerle sınırlı bir içeriktedir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; eldeki davada 1.9.1994 ile 31.7.1996 tarihleri arasında kalan döneme ilişkin olarak Dairemizin bozma kararı öncesinde tahkikatın sonuçlandığı ve gerçekleşen evreler sonucu davalı yönünden usuli kazanılmış hak olduğu ve böylece ıslahın mümkün olmadığı gözetildiğinde, anılan dönemde sigortalığına ilişkin tespit kararı verilmesi mümkün olmayan davacının 1.8.1996-31.12.2000 tarihleri arasında 2926 Sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.