Boşanma Sebebiyle Maddi ve Manevi Tazminat
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
Somut olayda mahkemece hangi tarafın maddi ve manevi tazminat talebinin kabulüne karar verildiği ve hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatın kim tarafından ödeneceği konusunda gerekçeli kararda düzenleme yapılıp yapılmadığı, burada varılacak sonuca göre maddi ve manevi tazminatın infazında tereddüt hasıl olup olmayacağı noktasında toplanmakta OLUP:
Yasal düzenlemeler dikkate alınarak somut olaya bakıldığında;
Mahkemece, kısa ve gerekçeli kararda maddi ve manevi tazminat talebinin kabulüne, denilmiş, ancak kararda hangi tarafın tazminat talebinin kabulüne karar verildiği belirtilmediği gibi hükmedilen maddi ve manevi tazminata hangi gerekçeler ile ulaşıldığı, maddi ve manevi tazminatın kimin tarafından ödeneceğine dair bir açıklamada da bulunulmayarak kararda ve de infazında tereddüt oluşturulmuştur.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Taraflar arasında görülen “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda
Marmaris 1. Asliye (Aile Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.02.2015 tarihli ve 2013/456 E., 2015/80 K. sayılı karar davalı erkek vekilinin temyizi üzerine
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 29.02.2016 tarihli ve 2015/13562 E., 2016/3733 K. sayılı kararı ile;
“…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin 2. fıkrasında
” hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi” gerektiği,
aynı Yasanın 298. maddesinin 2. fıkrasında da,
“gerekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı” hükme bağlanmıştır.
Bu düzenlemeye göre; gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir.
Mahkemece kısa ve gerekçeli kararda maddi ve manevi tazminat talebinin kabulüne denilmiş ancak hangi tarafın tazminat talebinin kabulüne karar verildiği ve tazminatın kimin tarafından ödeneceğine dair düzenleme yapılmayarak kararda şüphe ve tereddüt oluşturulmuştur. Bu aykırılık tek başına bozma sebebi oluşturur. Açıklanan sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.
Davacı kadın vekili; davalı erkeğin alkol sorunu olduğunu, ortak ikamete geç saatlerde, hatta bazı günler hiç gelmediğini, aile hayatlarının olmadığını, müvekkiline hakaret edip aşağıladığını, müvekkiline fiziksel şiddet uygulayıp, müvekkilini tehdit ettiğini, davalı erkeğin kıskanç davranışları sebebiyle müvekkilini dışarı çıkartmadığını, müvekkiline asılsız yakıştırmalarda bulunduğunu,
bu nedenlerle evlilik birliğinden beklenen toplumsal ve kişisel faydanın kalmadığını belirterek tarafların boşanmalarına,
ortak çocuğun velayetinin davacıya verilmesini,
1.500,00TL tedbir-iştirak nafakası, 1.000,00TL tedbir-yoksulluk nafakası, 50.000,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminat ile
evlilik birliği devam ederken alınan, davalı eş adına kayıtlı taşınmazın yarı hissesinin müvekkili adına kayıt ve tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin alkolik ve sürekli eşine fiziksel şiddet uygulayan bir eş olarak gösterilmeye çalışıldığını, bu iddiaları kabul etmediklerini, müvekkilinin alkol aldığını, ancak bağımlı olmadığını, aile içi tartışmalarının olduğunu, bu tartışmalarda kavga, hakaret, darp olaylarının yaşanmadığını, dışarı çıkarken eşine bilgi verdiğini, davacı kadının tartışmalardan sonra evi terk ettiğini, hatta üç ay eve gelmediğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Yerel mahkemece;
Davacı kadının evlilik birliğinin sarsılması nedeni ile boşanma, küçük çocuğun velayetinin anneye verilmesi, iştirak, yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat davası ve Hisarönü köyü Değirmenyanı mevkiinde bulunan, ortak alınan taşınmazın 1/2 hissesinin davacı adına tesciline karar verilmesi talepleri ile dava açtığı,
katkı payına ilişkin talebin boşanma davası kesinleşmeden görülemeyeceğinden tefrik edildiği,
taraf tanıklarının beyanları, dosyadaki doktor raporu ve savcılık soruşturmasından, davalı kocanın davacı kadına zaman zaman şiddet uyguladığı, kötü muamalede bulunduğu ve ailevi görevlerini yerine getirmediği, güven sarsıcı hareketlerde bulunduğu kanaatine varıldığından evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı kocanın ağır kusurlu olduğu,
davacı kadının lise mezunu olup, ailesinin yanında kaldığı, herhangi bir gelirinin bulunmadığı,
davalı tanıklarının beyanından anlaşılacağı üzere davalı kocanın iş makinelerinin ve şirket hisselerinin bulunduğu anlaşılmakla;
davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına,
ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine,
ortak çocuk lehine 600,00TL iştirak nafakası, davacı kadın lehine 700,00TL yoksulluk nafakası takdirine, 30.000,00TL maddi, 10000TL manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı erkeğin temyizi üzerine
karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece;
Kararın başlık, iddia, savunma, deliller, gerekçe ve hüküm kısmı ile birlikte bir bütün oluşturduğu, infazının da bu şekilde verildiği,
mahkemece verilen kararın bu kapsamda değerlendirildiği,
davacının ve davalının tek oldukları, davalının birden fazla olmadığı, sadece davacı kadının maddi ve manevi tazminat talebinin bulunduğu, davalı erkeğin böyle bir talebinin olmadığı,
gerekçe kısmında da davalı erkeğin ağır kusurlu bulunması nedeniyle davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğunun açık olduğu, kararın infazında da herhangi bir şüphe ve tereddüt oluşmayacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı erkek vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
Somut olayda mahkemece hangi tarafın maddi ve manevi tazminat talebinin kabulüne karar verildiği ve
hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatın kim tarafından ödeneceği konusunda gerekçeli kararda düzenleme yapılıp yapılmadığı,
burada varılacak sonuca göre maddi ve manevi tazminatın infazında tereddüt hasıl olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Hükmün kapsamı” başlıklı 297.maddesi;
(1)“ Hüküm Türk Milleti Adına verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü içermektedir.
Aynı yasanın “Hükmün Yazılması” başlıklı 298.maddesinin 2.fıkrası ise; “gerekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı” hükmüne haizdir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası`nın 141. maddesi gereğince, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması zorunludur.
Gerekçe ve hüküm bir bütün olup, birbirini tamamlamalıdır. Mahkemece düzenlenen kısa karar ve kısa karara uyumlu olarak yazılacak olan gerekçeli kararın hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olması gerektiği kadar, gerekçede dava konusu, tarafların iddia ve savunmaları, taraflarca sunulan deliller, toplanılan delillerin değerlendirilmesi, hangi maddi olgunun nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı da ortaya koyulmalıdır. Ancak içerik ve kapsam olarak usulüne uygun şekilde, şüpheye yer vermeyecek netlikte oluşturulan kararların hukuka uygunluk denetimi ve infazı mümkündür. Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar, gerekçede sabit olan vakıalardan çıkarılan hukuki sebep ve sonuç açıklanır (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, altıncı baskı, cilt üç, İstanbul 2001, s:3052). Davanın tarafları da ancak somut olaya uygun, net ve infazı mümkün olan bir gerekçeli karar sayesinde haklılık durumlarını denetleyebilirler.
Yasal düzenlemeler dikkate alınarak somut olaya bakıldığında;
Mahkemece kısa ve gerekçeli kararda maddi ve manevi tazminat talebinin kabulüne denilmiş, ancak kararda hangi tarafın tazminat talebinin kabulüne karar verildiği belirtilmediği gibi hükmedilen maddi ve manevi tazminata hangi gerekçeler ile ulaşıldığı, maddi ve manevi tazminatın kimin tarafından ödeneceğine dair bir açıklamada da bulunulmayarak kararda ve de infazında tereddüt oluşturulmuştur.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı erkek vekilinin bozmaya konu temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı erkek vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana iadesine, aynı Kanun`un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.09.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
YHGK 26.09.2019 E.2017/2724 – K.2019/963