Ana Sayfa Yargı Kararları YHGK 13.4.2011 E.2011/18-21 – K.2011/135

YHGK 13.4.2011 E.2011/18-21 – K.2011/135

510
0

– Soyadının Değiştirilmesi (Kocanın Ölümü)
– Kocanın Ölümü (Soyadının Değiştirilmesi)
– Yargıtay Bozmasına Uyma Kararından Dönülemeyeceği
– Usuli Kazanılmış Hak (Yargıtay Bozmasına Uyma Kararından Dönme)
– Uyma Kararının Kaldırılamaması

TMK.1875490 Sa.Ka.23/2 82An.2
YİBK.9.5.1960 gün 21/9 Sa.

Nüfus kaydında soy isminin değiştirilmesi istemine ilişkin davada:

1. Kadının kocasından aldığı soyadı ancak yeniden evlenmekle veya kendi isteğiyle babası kütüğüne dönmekle değişebilir.

Açıklanan hususlar gözardı edilerek davacının evlenmekle aldığı soyadını değiştirmesine ilişkin davanın kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir.

2. Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay`ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır.

Mahkeme uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz.

Bozmaya uyulmakla bozma lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak doğmuş olur. Buradaki ara kararı davayı sonlandıran ara kararı olup, direnmeden sonra davaya devam edilemez.

DAVA ve KARAR:

Taraflar arasındaki “nüfus kaydında soyadı düzeltilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;

Eynesil Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.3.2010 gün ve 2010/3 E. – 2010/19 K. sayılı kararın incelenmesi davalı nüfus idaresi temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi`nin 25.5.2010 gün ve 2010/3816 E. – 7805 K. sayılı ilamı;

(“…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak;

Dava, davacıların “Bir” olan soyadının “Piroğlu” olarak değiştirilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davacı Fadime Bir`in Mehmet Bir ile evlenmekle Bir soyadını aldığı, kocasının 1.7.1963 tarihinde öldüğü, davacının kocası hanesinde kalarak onun soyadını kullanmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanununun 187. ve Soyadı Nizamnamesinin 17. maddelerinde kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağı, isterse kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceği, daha önce iki soyadı kullanan kadının bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabileceği,

Soyadı Nizamnamesinin 18. maddesinde de dul bir kadının evlenmekle yeni kocasının soyadını alacağı,

Nüfus Hizmetleri Kanununun 23. maddesinin ikinci fıkrasında ise kadının evlenmekle kaydının kocası hanesine taşınacağı, koca ölse de kadın yeniden evlenmedikçe ölen kocasının aile kütüğünde kalacağı, ancak dilerse babasının kütüğüne dönebileceği öngörülmüştür.

Bu durumda kadının kocasından aldığı soyadı ancak yeniden evlenmekle veya kendi isteğiyle babası kütüğüne dönmekle değişebilir.

Açıklanan hususlar gözardı edilerek davacının evlenmekle aldığı soyadını değiştirmesine ilişkin davanın kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…”) gerekçesiyle hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Dava, nüfus kaydında soy isminin değiştirilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, davalı nüfus idaresi temsilcisinin temyizi üzerine Özel Dairece bozulmuştur.

Bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sırasında 28.7.2010 tarihli oturumda tarafların beyanları alındıktan sonra verilen ara kararı ile,

“Usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmasına karar verilip tefhimle açık yargılamaya devam olundu.” denildikten ve bu şekilde açıkça bozma ilamına uyulup, karar tefhim edildikten sonra;
Davacı Fatime Bir hakkındaki davanın tefrik edilerek yargılamaya yeni esas numarası verilen ayrı bir dosyada devam edilmiş ve bu tefrik edilen davanın 27.10.2010 tarihli oturumunda yine tarafların beyanları alındıktan sonra verilen yeni bir ara kararı ile, “Mahkememizin 2010/47 esas sayılı dava dosyasında her ne kadar Yargıtay 18.H.D.nin 25.5.2010 tarih ve 2010/3816-7805 esas-karar sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de anılan kararın bir ara karar olduğu ve ara kararlardan dönülmesinin nihai karar verilene kadar mümkün olması nedeniyle davacı Fadime Bir açısından bozma ilamına uyulmasına dair verilen ara karardan sarfınazar edilerek tefhimle açık yargılamaya devam olundu”

Denilerek bozmaya uyma yönündeki ara kararından açıkça dönülerek, yargılamaya son verilmiş;

Ne varki, oluşturulan kısa kararda ve buna uygun yazılan gerekçeli kararda az önce verilen uyma kararından dönülerek, “önceki kararda direnilerek, davanın kabulüne” şeklinde hüküm oluşturulmuştur.

Burada tarafların beyanları alındıktan sonra mahkemece, “Yargıtay Özel Daire Bozma İlamına Uyulmasına” ilişkin ara kararı oluşturulmasına karşın, başka bir oturumda bu karardan dönülerek açıklanan bu hukuki sonucun tam aksine bir karar verilmesine (direnilmesine) hukuken olanak bulunup bulunmadığı üzerinde durulması gerekmektedir.

Öncelikle belirtelim ki, vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay`ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bozmaya uyulmakla bozma lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak doğmuş olur. Buradaki ara kararı davayı sonlandıran ara kararı olup, direnmeden sonra davaya devam edilemez.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).

Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay`ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz (Aynı yönde HGK.`nun 26.2.1986 gün ve E.1986/1-50 – K.174; 11.5.1994 gün ve E.1994/8-252 – K.314; 1.12.1999 gün ve E.1999/18-1041 – K.1006; 11.5.2005 gün ve E.2005/2-315 – K.333; 27.9.2006 gün ve E.2006/19-635 – K.573 sayılı ilamları).

Kural olarak, hakim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar, bunun istisnalarındandır. İster aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun bundan dönerek eski hükmünde ısrar edemez. Hakim değişikliği olsa dahi, bozmaya uymaya ilişkin ara kararından dönülemez ve direnme kararı verilemez (HGK.`nun 15.10.2008 gün ve E.2008/19-624 – K.632 sayılı ilamı).

Kazanılmış haklar, Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ki, bu kabul edilemez.

Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar bozma lehine olan taraf yararına usule ilişkin kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur. Mahkemece uyma yönünde verilen karardan dönülerek önceki kararda direnilmesi usulen olanaklı değildir (HGK.nun 27.9.2006 gün ve E.2006/19-635 – K.573; 15.10.2008 gün ve E.2008/19-624 – K.632 sayılı ilamları).

Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu`nun 17.2.2010 gün ve E.9-71 – K.87 sayılı kararında da, benimsenmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı yanın temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararı ve yerel mahkemenin bu karara uyması ile davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Bu ilke, yukarıda da belirtildiği gibi, kamu düzeni ile ilgili olup Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir.

Açıklanan nedenlerle, mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usule ilişkin kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, uyma kararından dönülüp direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının kabulü ile BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Y.H.G.K. 13.4.2011 E.2011/18-21 – K.2011/135

Önceki İçerikYCGK 29.6.2010 E.2010/11-70 – K.2010/159
Sonraki İçerikYHGK 29.4.2011 E.2011/2-160 – K.2011/247

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.