– Kısa Kararın Zorunlu İçeriği
– Hükmün Sonucunun Zorunlu İçeriği
– Karar Tefhiminin Zorunlu İçeriği
HUMK.381,388,389 – 5271 Sa.Ka.34,223,230,231,232 – 1412 Sa.Ka.261,268
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Ayrıca, Bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Kısa kararda, hüküm fıkrası oluşturulmayıp, yalnızca “önceki kararda direnilmesine” denilmekle yetinilmesi isabetsizdir.
DAVA ve KARAR:
Taraflar arasındaki “velayetin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.2.2007 gün ve 2005/107 E. – 2007/68 K. sayılı kararın incelenmesi vasi vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi`nin 31.10.2007 gün ve 2007/17132-14549 sayılı ilamıyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Vasi vekili
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 388. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural HUMK.nun 389. maddesinde de tekrarlanmış; HUMK.nun 381. maddesinde ise “Kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Nitekim, Yargıtay`ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu`nun 19.6.1991 gün 323/391 sayılı; 10.9.1991 gün 281-415 sayılı; 25.9.1991 gün 355-440 sayılı; 5.12.2007 gün ve 2007/3-981/936 sayılı; 23.1.2008 gün ve 2008/14-29/4 sayılı kararları).
Ceza Genel Kurulu`nca da önceleri CMUK.nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268. maddelerinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun yürürlüğe girmesi ile birlikte de bu kanunun 34, 223, 230, 231, 232. maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden “önceki hükümde direnilmesine” denilmekle yetinilerek ve atıf suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir (Ceza Genel Kurulu`nun 2.2.1976 gün 1/22-25 sayılı; 12.5.1998 gün ve 1998/6-104-171 sayılı; 5.2.2002 gün ve 2001/1-417-2002/153 sayılı kararları).
Somut olayda da aslolan kısa kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca “önceki kararda direnilmesine” denilmekle yetinilmiştir.
O itibarla mahkemece HUMK.nun 388. maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Vasi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.