Ana Sayfa Yargı Kararları Y16HD 5.5.2009 E.2009/1856 – K.2009/3217

Y16HD 5.5.2009 E.2009/1856 – K.2009/3217

1400
2

– Zilyetlikle İktisap (Senetsizden Hazine Adına Tescilli Yerlerde – Her Yönüyle)
– Sahipsiz Taşınmazlar (Hazineye Ait Taşınmazın Zilyetlikle İktisabı)
– Hazineye Ait Taşınmazın Zilyetlikle İktisabı
– Senetsizden Hazine Adına Tescil (Zilyetlikle İktisap)
– Kadastro Kanunu Yönünden Zilyetlikle İktisap
– İskan Kanunu Yönünden Zilyetlikle İktisap
– Hak Düşürücü Süre (Zilyetlikle İktisaptı Hazine Taşınmazı 3. Kişiye Devretti İse)

TMK.713/1-5, 10235543 Sa.Ka.202510 Sa.Ka.23
3402 Sa.Ka.14, 46/1-3743 Sa.Ka.639
YİBK. 14.5.1984 gün E.1983/10 – K.1984/4 Sa.
YİBK. E.1996/4 – K.1998/3 Sa.

1. Yerleşik Yargıtay İçtihatları uyarınca, kural olarak Hazine tapusunun oluştuğu tarihe kadar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 713/1. ya da 3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 14. maddesinde yazılı zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleştiğinin anlaşılması halinde Hazine tapusu kıymetini kaybetmekte ve zilyet lehine tescil kararı verilmesi gerekmektedir.

İdari yoldan oluşan Hazine tapusunun Hazine tarafından üçüncü kişiye temlik edilmesi halinde, ilk kez Hazine adına tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar zilyetlikle mülk edinme koşulları lehine oluşan kişinin bu hakkını üçüncü kişiye karşı ileri sürebilmesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 1023. ve devamı maddeleri uyarınca, üçüncü kişilerin iyiniyetli olmaması şartına bağlıdır. Üçüncü kişinin iyiniyetli olması halinde, zilyetliğe dayanarak hak talep edenlerin ayni hakkı bedele dönüşür ve koşulları varsa genel kurallara göre Hazine`den tazminat talebinde bulunabilirler.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`na göre 3402 sayılı Kadastro Kanunu daha özel bir kanun olup, özel yasanın bu emredici hükmü (3402 sayılı K. m. 46/3.) karşısında artık genel yasanın uygulanması (TMK. m.1023 vd.) ve üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının sorgulanması mümkün değildir.

2. Somut Olayda;

Çekişmeli taşınmazların tesbit dayanağı tapu kaydı 4753 sayılı yasayla oluştuğundan, olayda 4753 sayılı yasaya göre oluşan tapu kayıtlarının zilyetlikle iktisap koşullarına dair özel hükümler içeren 3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 46. maddesinin uygulanması gerekmektedir.

Çekişmeli taşınmazlar hakkında 4753 sayılı yasa gereğince Hazine adına 8.5.1961 tarih 951 sıra numaralı tapu kaydı oluşturulmuş, bilahare Hazine tarafından bu taşınmaz İbrahim Çıkma`ya temlik edilerek adına 24.8.2001 tarih 1 sıra numaralı tapu kaydı tesis edilmiştir.

Hazine tarafından taşınmaz temlik edilmiş olmakla artık davacı tarafın 3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 46/1. maddesinden yararlanma imkanı kalmamıştır.

Hal böyle olunca mahkemece, bu yön dikkate alınarak davanın reddine karar vermek gerekirken, davada uygulama yeri bulunmayan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 1023. ve devamı maddeleri hükümlerinden hareketle yazılı olduğu şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

DAVA ve KARAR:

Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay`ca incelenmesi süresi içinde istenilmekle, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu:

YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ KARARI:

Kadastro sırasında 137 ada 14, 15, 16, 17, 18 ve 19 parsel sayılı 4.191, 64 m2, 3.506,17 m2, 6.437,03 m2, 5.372,53 m2, 5.209 m2 ve 7.411, 82 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, bütün olarak Ağustos 2001 tarih 1 sıra numaralı tapu kaydı ile İbrahim Çıkma`ya aitken 14 ve 17 parsel sayılı taşınmazları Münir Yavuz`a, 15 ve 18 parsel sayılı taşınmazları ise Yaşar Yavuz`a sattığı belirtildikten sonra Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduklarından söz edilerek malik haneleri açık bırakılmak suretiyle tesbit edilmiştir.

Davacı tarafından davalılar aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptal ve tescil davası davaya konu olan parseller hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.

Kadastro Mahkemesinde çekişmeli parsel tutanakları ile dava dosyası birleştirilerek yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ve çekişmeli 137 ada 14, 15 ve 16 parsel sayılı taşınmazların teknik bilirkişi raporlarında (a) harfi ile gösterilen toplam 6.295 metrekare yüzölçümündeki bölümünün Davacı Muzaffer Karataş mirasçıları, 137 ada 14 parsel sayılı taşınmazın geriye kalan bölümü ile 17 parsel sayılı taşınmazın davalı Münür Yavuz, 137 ada 15 parsel sayılı taşınmazın geriye kalan bölümü ile 18 parsel sayılı taşınmazın Davalı Yaşar Yavuz, 137 ada 16 parsel sayılı taşınmazın geriye kalan bölümü ile 19 parsel sayılı taşınmazın ise davalı İbrahim Çıkma adına tescilerine karar verilmiş;

Hüküm, davalılar Yaşar Yavuz, Münür Yavuz ve İbrahim Çıkma vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, davacı tarafın zilyetliğinin Hazine tapusunun oluştuğu tarihten geriye doğru 20 yılı aşkın süre devam ettiği, davacı taraf yararına mülkiyet hakkının oluştuğu, Hazine adına oluşan tapunun usulsüz bulunduğu, aynı köyden olan davalıların bunu bilebilecek durumda olmaları karşısında kötüniyetli sayılmaları gerektiği kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de verilen karar dosya kapsamı ile usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.

Ülkemizde tapu kaydı olmaksızın, sahipsiz Hazine arazilerinin malik gibi zilyet edildiği bir vakıadır.

Diğer taraftan özel kişiler adına tescil edilmiş bulunmayan sahipsiz arazilerin Hazine`nin mülkiyetinde olduğu da tartışmasızdır.

Bu itibarla Hazine`nin, sahipsiz arazileri idari yolla adına tapuya tescilini sağlaması hukuken geçerli bir tasarruf olduğu gibi zaman zaman çıkarılan yasalarla da özel uygulamalar öngörülmüştür. Bu tür yasal düzenlemelerden uygulamada en çok karşılaşılanları 4753 sayılı mülga Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile 2510 sayılı mülga İskan Kanunu`dur.

Her iki yasa uyarınca çalışmanın yapıldığı yörelerde sahipsiz araziler belirlenerek yasanın öngördüğü amaçla Hazine adına tapuya tescil edilmişlerdir.

İdari yolla ya da bu konuda çıkarılan özel yasalar uyarınca Hazine adına tescil edilen taşınmazlarla ilgili olarak hak talebinde bulunulup bulunulamayacağı hususu, gayrimenkul davaları arasında önemli yer tutmaktadır.

Kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle taşınmaz mülkiyetinin hangi tarihte kazanılacağı hususu doktrinde uzun süre tartışılmıştır.

Bir kısım görüşler iktisabı sağlar nitelikteki zilyetliğin tamamlandığı tarihte mülkiyet hakkının kendiliğinden doğduğu, mahkeme tarafından verilecek tescil kararının açıklayıcı mahiyette bulunduğu yönündeyken;

Aksi görüşler ise mahkemelerce verilecek tescil kararlarının kurucu-yenilik doğurucu nitelikte bulunduğu ve mülkiyet hakkının ancak tescil kararının kesinleşmesiyle kazanılabileceği yönündeydi.

726 sayılı Türk Kanunu Medenisi`nde bu konuda açık bir hüküm yer almıyordu.

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu`nun 1996/4 Esas – 1998/3 Karar sayılı ilamıyla Türk Kanunu Medenisi`nin 639/1. maddesi uyarınca verilen tescil kararlarının inşai (kurucu-yenilik doğurucu) nitelikte bulunduğu ve mülkiyet hakkının tescil ilamının kesinleşmesiyle kazanıldığı kabul edilmiştir.

Ancak 18.12.2001 tarihinde Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 713/5. fıkrasının son cümlesi bu alandaki tartışmaya son vererek mülkiyet hakkının yasanın 713/1. fıkrasında yazılı koşulların gerçekleştiği anda kazanılacağını kabul etmiştir.

Hal böyle olunca Hazine adına tapulu taşınmazlarla ilgili olarak zilyetliğe dayalı hak talebi mümkün bulunmaktadır.

Ancak şüphe yok ki, bu hakkın herkese karşı ileri sürülebilmesi kural olarak tapu siciline tescil edilmesine bağlıdır.

Yerleşik Yargıtay İçtihatları uyarınca, kural olarak Hazine tapusunun oluştuğu tarihe kadar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 713/1. ya da 3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 14. maddesinde yazılı zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleştiğinin anlaşılması halinde Hazine tapusu kıymetini kaybetmekte ve zilyet lehine tescil kararı verilmesi gerekmektedir.

Hazine tapusuna karşı hak talebi tapu kaydına dayanıyorsa hiç şüphe yok ki doğru temele dayalı eski tarihli tapu kaydına kıymet verilecektir. Ancak, şahsa ait tapu kaydı sonraki tarihli olmakla birlikte, Hazine`nin temliki ile oluşmuşsa bu durumda Hazine`nin temliki ile oluşan kişi tapusuna kıymet vermek gerekmektedir.

İster idari tasarrufla, ister 4753 sayılı yasa uyarınca ve isterse de 2510 sayılı yasa gereği oluşmuş olsun, tapuda intikal görmeksizin halen Hazine adına kayıtlı bulunan taşınmazlarda yukarıda açıklanan genel kuralın uygulanmasında bir farklılık bulunmamaktadır.

Başka bir anlatımla, Hazine adına tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar lehine zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluştuğunu kanıtlayan kişiler lehine tescil kararı verilmesi gerekmektedir.

Farklılık, taşınmaz mülkiyetinin Hazine`nin elinden çıkması yani taşınmazın Hazine tarafından üçüncü kişilere temlik edilmesi halinde ortaya çıkmaktadır.

İdari yoldan oluşan Hazine tapusunun Hazine tarafından üçüncü kişiye temlik edilmesi halinde, ilk kez Hazine adına tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar zilyetlikle mülk edinme koşulları lehine oluşan kişinin bu hakkını üçüncü kişiye karşı ileri sürebilmesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 1023. ve devamı maddeleri uyarınca, üçüncü kişilerin iyiniyetli olmaması şartına bağlıdır.

Üçüncü kişinin iyiniyetli olması halinde, zilyetliğe dayanarak hak talep edenlerin ayni hakkı bedele dönüşür ve koşulları varsa genel kurallara göre Hazine`den tazminat talebinde bulunabilirler.

4753 sayılı yasa uyarınca oluşan tapu kayıtlarına ilişkin olarak 3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 46. maddesi özel hükümler içermektedir.

Maddenin birinci fıkrası, yukarıda açıklanan genel uygulamaya paralel olup Hazine adına tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar lehlerine yasanın öngördüğü zilyetlikle iktisap koşulları gerçekleşen kişiler adına tescil kararı verileceği belirtilmektedir.

Maddenin üçüncü fıkrası ise Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hazinenin mülkiyetinden çıkmış bulunan veya amme hizmetine tahsis edilen taşınmaz mallar hakkında birinci fıkranın uygulanmayacağına amirdir.

Bu fıkrayla ilgili yerleşik Yargıtay İçtihatları uyarınca, Hazine aleyhine zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil davasının açıldığı tarihte Hazine`nin mülkiyetinden çıkmış yani başkasına temlik edilmiş ya da kamu hizmetlerine tahsis edilmiş bulunan taşınmazlarda tapu kaydının iptali istenemeyecektir. Hazine tarafından temlik edilen taşınmazın daha sonra yeniden Hazine`nin mülkiyetine dönmüş bulunması da sonuca etkili olmayıp, artık maddede yazılan haktan yararlanma imkanı yoktur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`na göre 3402 sayılı Kadastro Kanunu daha özel bir kanun olup, özel yasanın bu emredici hükmü (3402 sayılı K. m. 46/3.) karşısında artık genel yasanın uygulanması (TMK. m.1023. vd.) ve üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının sorgulanması mümkün değildir. Ancak bu halde de, koşulları varsa genel kurallar uyarınca Hazine`den tazminat talep edilebilecektir.

2510 sayılı mülga İskan Kanunu`nun 23. maddesi, hak sahiplerine, temlikten sonra da talepte bulunabilme imkanı getirmektedir. Aynı düzenleme yürürlükte bulunan 5543 sayılı yeni İskan Kanunu`nun 20. maddesinde de yer almaktadır.

Buna göre, “hak” iddia edenler Hazinenin taşınmazı iskan sahibine temlik etmesinden sonra bir yıllık süre içinde dava açarak tapu kaydının iptalini isteyebileceklerdir.

Ancak burada dikkat edilecek husus yasada sadece “hak sahibi” kavramına yer verilmiş olmasıdır.

Yani yasa koyucu İskan Kanunu`nda, hak iddiasının tapu kaydına dayanması ya da zilyetliğe dayanması arasında bir fark öngörmemiştir.

Bu durum tapuya dayalı hak talep edenler açısından ayni haklarının korunmasını bir yıl ile sınırlama anlamına gelirken, zilyetliğe dayanarak hak talep edecekler açısından temlikten sonra da bir yıl süreyle zilyetliğe dayanarak talepte bulunabilme imkanını getirmektedir.

Anılan madde uyarınca, Hazine tarafından taşınmazın üçüncü kişiye temlik edilmesi halinde hak sahipleri, temlik tarihinden itibaren bir yıl içinde Hazine ile birlikte temlik alanı da hasım göstererek dava açabileceklerdir. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemelerce re`sen dikkate alınmalıdır. 14.5.1984 tarih 1983/10 E. – 1984/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, taşınmaza fiilen temlik tarihinden sonra elkonulmuş bulunması halinde yasada öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre fiili elkoyma tarihinden başlatılmalıdır.

Aynı madde uyarınca, bir yıllık hak düşürücü süre içinde tapu iptal ya da tapu iptal ve tescil davasının açılmaması halinde ayni hak bedele dönüşecek ve idareden tazminat talep edilebilecektir.

Başka bir anlatımla gerek tapuya ve gerekse de zilyetliğe dayanarak hak talep edenlerin bu haklarını bir yıllık hak düşürücü süre içinde kullanmamaları halinde artık ellerinde Hazine`den tazminat talep etme dışında bir yol kalmamaktadır.

Temyize konu somut olayda; tüm dosya kapsamı karşısında, çekişmeli taşınmazların,

4753 sayılı Kanun uyarınca 1961 yılında yapılan Toprak Tevzi Komisyonu çalışmaları sonucu 930 parsel numarası ile Hazine adına tescil edilen taşınmaz sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır.

8.5.1961 tarih 951 sıra numarasında Hazine adına kayıtlı bulunan bu taşınmaz 24.8.2001 tarih 1 sıra numaralı tapu kaydı ile ihale suretiyle Hazine tarafından İbrahim Çıkma`ya temlik edilmiş ve bu tapu kaydı kadastro sırasında 137 ada 14, 15, 16, 17 ve 18 parsel sayılı taşınmazlara revizyon görmüştür.

Doğru sonuca ulaşabilmek için öncelikle, yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında olayda hangi yasa maddelerinin uygulanması gerektiğine karar vermek gerekmektedir.

Bir konuda hem özel hüküm hem de genel hüküm varsa, bu takdirde özel hükümlere üstünlük tanınarak uygulama yapılması hukukun temel prensiplerindendir.

Çekişmeli taşınmazların tesbit dayanağı tapu kaydı 4753 sayılı yasayla oluştuğundan, olayda 4753 sayılı yasaya göre oluşan tapu kayıtlarının zilyetlikle iktisap koşullarına dair özel hükümler içeren 3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 46. maddesinin uygulanması gerekmektedir.

3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 46/1. maddesinde, 4753 sayılı Kanun ile ek ve tadilleri uyarınca Hazine adına tescil edilen taşınmaz malların 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tespit ve tescil olunacağını belirtilmektedir. Ancak aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca taşınmaz, Hazine tarafından üçüncü şahsa temlik edildikten sonra, zilyetliğe dayanarak bu yer hakkında dava açma ve 3402 sayılı yasanın 46/1. maddesinden yararlanma imkanı bulunmamaktadır.

Somut olayda, çekişmeli taşınmazlar hakkında 4753 sayılı yasa gereğince Hazine adına 8.5.1961 tarih 951 sıra numaralı tapu kaydı oluşturulmuş, bilahare Hazine tarafından bu taşınmaz İbrahim Çıkma`ya temlik edilerek adına 24.8.2001 tarih 1 sıra numaralı tapu kaydı tesis edilmiştir. Hazine tarafından taşınmaz temlik edilmiş olmakla artık davacı tarafın 3402 sayılı Kadastro Kanunu`nun 46/1. maddesinden yararlanma imkanı kalmamıştır. Hal böyle olunca mahkemece, bu yön dikkate alınarak davanın reddine karar vermek gerekirken, davada uygulama yeri bulunmayan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 1023. ve devamı maddeleri hükümlerinden hareketle yazılı olduğu şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ: Davalıların temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Y.16.H.D. 5.5.2009 E.2009/1856 – K.2009/3217

Önceki İçerikY.14.H.D. 8.6.2010 E.2010/4097 – K.2010/6682
Sonraki İçerikY13HD 7.2.2011 E.2010/3958 – K.2011/1717

2 YORUMLAR

  1. RT @kazancihukuk: Y16HD 5.5.2009 E.2009/1856 – K.2009/3217: – Zilyetlikle İktisap (Senetsizden Hazine Adına Tescilli Yerlerde -… http: …

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.