Doçentlik Başvurularında Etik İhlal ve Yanlış Beyanın Sınırları
Ankara Bölge İdare Mahkemesi, doçentlik başvurularındaki hatalı beyanların her zaman etik ihlal olarak değerlendirilemeyeceğine, bazı durumlarda asgari başvuru şartlarının sağlanıp sağlanmadığı kapsamında incelenmesi gerektiğine hükmederek, Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) uygulamalarındaki farklılıkları dikkate alarak önemli bir içtihat değişikliğine gitmiştir.
Davanın Konusu: Doçentlik Başvurusunda Etik İhlal İddiası
Davacı, 2022 Ekim döneminde Veteriner Hekimlik Tarihi ve Etik bilim alanından yaptığı doçentlik başvurusunun, etik ihlal gerekçesiyle iptal edilmesine yönelik idari işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Davacı vekili, beyanname oluşturma aşamasındaki hataların etik ihlal değil, asgari başvuru şartları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi ve Bilirkişi Raporu
Ankara 16. İdare Mahkemesi, bilirkişi incelemesi sonucunda davacının bazı eserlerinin “özgün-tam araştırma makalesi” olmadığı (derleme olduğu), bazılarının TR dizininde yer almadığı iddialarının doğru olduğunu ve bir kitabının tezden üretilmiş olması nedeniyle belirli koşulu karşılamadığı tespitlerini esas alarak davacının “Akademik atama ve yükseltmelere ilişkin başvurularda bilimsel araştırma ve yayınlara ilişkin yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunmak” hükmünü ihlal ettiğine karar vermiş ve davanın reddine hükmetmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi’nin Değerlendirmesi ve İçtihat Değişikliği
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi, dosya kapsamında davalı idare içerisinde doçentlik başvurularındaki hatalı beyanların etik ihlal mi, yoksa asgari başvuru şartları eksikliği mi olduğu konusunda uygulama birliği bulunmadığını gözlemlemiştir. Bu durumun eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini belirterek önceki içtihatlarından ayrılma gereği duymuştur.
Etik İhlal ve Hatalı Beyan Ayrımı
Mahkeme, doçent adaylarının bilimsel araştırma ve çalışmalarındaki akademik kurallara aykırı davranışlarının etik ihlal konusu olabileceğini, ancak “Asgari Başvuru Şartlarının Sağlandığına İlişkin Bildirim Formu (Beyanname)” düzenlerken yapılan hatalı beyanların doğrudan etik ihlal olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varmıştır. Bu tür hataların, davacının puanının hesaplanması ve asgari başvuru şartlarını taşıyıp taşımadığı hususunun incelenmesi kapsamında ele alınması gerektiğini belirtmiştir.
AİHM Kararları ve İçtihat Değişikliği Hakkında
Mahkeme, içtihat değişikliğinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırılık oluşturabileceği iddialarına karşı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıfta bulunarak yargı mercilerinin makul açıklama getirmeleri kaydıyla içtihat değişikliğine gidebileceğini vurgulamıştır. AİHM’e göre, içtihatlardaki değişim yargı organlarının takdir yetkisinde olup, önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelebilir.
Somut Olayın Yeniden Değerlendirilmesi
Dava dosyasında, davacının makalelerinin “yağmacı/şaibeli dergi”de yayımlandığı, derleme olduğu, TR-Dizin yerine başka indekslerde taranması nedeniyle hatalı işlendiği ve tezden üretilmiş kitap bölümü olduğu gibi tespitler yapılmıştır. Bölge İdare Mahkemesi, bu tespitlerin doğrudan “yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunmak” etik ihlali olarak değerlendirilmesinde hukuka uygunluk görmemiştir. Zira bu hususlar, makalelerin puanlamaya dahil edilip edilmeyeceği ve davacının asgari başvuru şartlarını taşıyıp taşımadığı kapsamında Doçentlik Komisyonu tarafından değerlendirilmelidir.
Kesin Karar ve Sonuç
Bu durumda, Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı Sağlık ve Spor Bilimleri Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Komisyonu’nun kararının hukuka uygun olmadığı anlaşıldığından, söz konusu karara dayanılarak tesis edilen doçentlik başvurusunun iptali işleminde sebep unsuru yönünden hukuka uygunluk bulunmadığına karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, davacı vekilinin istinaf başvurusunu kabul ederek ilk derece mahkemesi kararını kaldırmış ve dava konusu işlemin iptaline hükmetmiştir.
Bu karar, doçentlik başvurularında etik ihlal iddialarının değerlendirilmesinde ÜAK ve ilgili komisyonların daha şeffaf ve tutarlı bir yaklaşım sergilemesi gerektiğini ortaya koymuştur. Aynı zamanda, yanlış veya yanıltıcı beyan ile asgari şartların sağlanamaması arasındaki ayrımın net bir şekilde yapılması gerektiğini vurgulamaktadır.