HUMK.409/1-2-5-6,son – 3402 Sa.Ka.12,16/b
1. Usul kuralları ile ilgili yasa değişiklikleri yürürlüğe girdiği andan itibaren hüküm ifade edeceği kabul edilmekteyse de;
3156 Sayılı Yasanın Geçici Maddesinde “1086 sayılı HUMK.’nun bu kanunla değiştirilen hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanır.” hükmüne binaen;
Eldeki davada 409. maddenin 3156 Sayılı Yasa ile değişik şekli değil, 1711 sayılı yasa ile düzenlenmiş şeklinin uygulanması gerekir.
Durum bu olunca, davanın açılmamış sayılmasına karar verilemeyeceği, belirgindir.
2. Kaldı ki, Mahkemece 10.3.2004 günlü celse de duruşmaya davacı yan gelmemişse de;
Duruşmada hazır bulunan davalı Hazine vekilinin yeniden keşif kararı verilmesi isteminde bulunmuş olmasına göre, davayı takip etme iradesinde olduğu anlaşılmaktadır.
3. Açıklanan bu nedenlerle, dava tarihi itibariyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 1711 sayılı yasa ile değişik 409. maddesinin yürürlükte olmasına göre, davanın açılmamış sayılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
DAVA ve KARAR:
Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Silvan Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 6.4.2005 gün ve 1998/378 E. – 2005/203 sayılı Kararın incelenmesi dahili Davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 26.1.2006 gün ve 2005/4067-2006/69 sayılı ilamı;
(…Dava ve temyize konu 25 parsel sayılı 162.000 m2 yüzölçümündeki taşınmaz harman yeri niteliğiyle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/b maddesi hükmü uyarınca sınırlandırılmak suretiyle tesbit edilmiştir.
Davacı Recep Azizoğlu dava dışı 24 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören tapu ve vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır.
Mahkemece davanın kabulüne, dava konusu 25 parsel sayılı taşınmazın Recep Azizoğlu mirasçıları davacı Naciye Azizoğlu ve paydaşları adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
İddia ve savunmaya duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere göre;
Dava niteliği ve içeriği itibariyle 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12. maddesi hükmüne dayalı kesinleşen kadastroya karşı açılan dava niteliğindedir.
Davacı taraf dava dışı 24 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören tapu ve vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak harman yeri niteliği ile sınırlandırıldığı saptanan dava konusu 25 parsel sayılı taşınmaza yönelik olarak dava açmıştır.
Mahkemece davanın kabulüne dava konusu taşınmazın Davacı Recep Azizoğlu mirasçıları Naciye Azizoğlu ve paydaşları adına tesciline karar verilmiştir.
Nevarki, Yerel Mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Dava az yukarıda vurgulandığı gibi kesinleşen kadastroya karşı açılan dava niteliğinde olup genel mahkemede görülmektedir.
Hal böyle olunca davada usulün 409. maddesi hükmünün uygulama olanağı vardır.
Somut olaya bu açıdan bakıldığında dava dosyasının 1.3.1984, 23.10.1986 ve 10.3.2004 tarihlerinde üç kez (müracata) başvuruya veya takipsiz bırakıldığı, 22.3.1984, 20.11.1986 ve 23.3.2004 tarihlerinde yenilendiği anlaşılmaktadır.
Usulün 409/son madde ve fıkrası hükmü aracılığıyla aynı yasanın açık bir anlatımla 409/1-2. fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan davanın ilk yenilemeden sonra “somut olayımızda 22.3.1984 tarihinden sonra” birden fazla somut olayda 23.10.1986 ve 10.3.2004 tarihlerinde takipsiz bırakıldığı saptanmıştır.
Hal böyle olunca mahkemece usulün 409/5. maddesi hükmü dikkate alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken bu olgular gözardı edilerek işin esası hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesi bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. İlk direnme kararı Hukuk Genel Kurulu’nca direnmenin gerekçesiz olduğu belirtilerek bozulmuş ve mahkemece incelemeye konu hüküm kurulmuştur.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Davacı, kesinleşen kadastro ile sınırlandırılan harman yeri olarak belirlenen çekişmeli 25 parsel sayılı taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak tapusunun iptali ile tescili isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, zilyetlik koşullarının oluştuğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş; Özel Dairece, karar yukarda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, davanın dört kez işlemden kaldırılabileceği gerekçesi ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilemeyeceği belirtilerek, önceki kararda direnilmiştir.
Somut olayda;
Davanın 11.7.1980 yılında açıldığı;
1.3.1984 ve 23.10.1986 günlü celselerde tarafların duruşmaya gelmedikleri, mazeret de sunmadıkları gerekçeleri ile dosyanın işlemden kaldırıldığı;
Akabinde 22.3.1984 ve 20.11.1986 tarihli dilekçelerle de davanın yenilendiği;
Yine 10.3.2004 günlü celsede ise davacının gelmediği, mazeret dilekçesi gönderdiği, davalı Hazine vekilinin ise hazır bulunduğu belirtilerek, davacının mazeret dilekçesinde masraf yatırmadığı, bu nedenle mazeretinin reddi gerektiği gerekçesi ile dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği ve davacı yanın yine 23.3.2004 havaleli 3.yenileme dilekçesini sunduğu, davaya devam edildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar Özel Daire bozma ilamında birden fazla işlemden kaldırılamayacağına değinilerek, yürürlükteki 3156 Sayılı Yasa ile değişik HUMK.’nun 409. maddesinin uygulanması gerektiği belirtilmişse de;
Davanın açıldığı 11.7.1980 tarihinde, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 8.5.1973 tarihinde yürürlüğe giren 1711 Sayılı Yasa ile değişik 409. madde hükmü mevcuttur.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 409/6. maddesi ise;
“… Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra üç defadan fazla takipsiz bırakılamaz…” şeklinde düzenleme içermektedir.
Öte yandan 409. maddede değişiklik yapan 3156 Sayılı yasa ise, yargılama sırasında, 5.3.1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Esasen usul kuralları ile ilgili yasa değişiklikleri yürürlüğe girdiği andan itibaren hüküm ifade edeceği kabul edilmekteyse de, 3156 Sayılı Yasanın Geçici Maddesinde “1086 sayılı HUMK.’nun bu kanunla değiştirilen hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanır.” hükmüne binaen, eldeki davada 409. maddenin 3156 Sayılı Yasa ile değişik şekli değil, 1711 sayılı yasa ile düzenlenmiş şeklinin uygulanması gerekir.
Durum bu olunca, davanın açılmamış sayılmasına karar verilemeyeceği, belirgindir.
Kaldı ki, Mahkemece 10.3.2004 günlü celse de duruşmaya davacı yan gelmemişse de, duruşmada hazır bulunan davalı Hazine vekilinin yeniden keşif kararı verilmesi isteminde bulunmuş olmasına göre, davayı takip etme iradesinde olduğu anlaşılmaktadır.
O halde 10.3.2004 günlü celsede, yerel mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
Açıklanan bu nedenlerle, dava tarihi itibariyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 1711 sayılı yasa ile değişik 409. maddesinin yürürlükte olmasına göre, davanın açılmamış sayılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, mahkemece işin esası hakkında kurulan hüküm, Özel Dairece incelenmemiştir.
Sonuçta; Direnme uygun olmakla, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme usul ve yasaya uygun olduğundan, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 7. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, oybirliği ile karar verildi.