1. Önalım hakkının kullanılması ile bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım hakkını kullanan paydaş bu payı satın almak isterken tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masraflar toplamından ibaret önalım bedelini depo etmesi gerekir. Ancak davacı, tapuda yapılan işlemin tarafı olmadığından tapuda yapılan temliki işlemin muvazaalı olduğu iddiasında bulunabilir ve bu iddiasını her türlü delille kanıtlayabilir. İşlemin gerçekte bağış olmayıp satış olduğunun belirlenmesi halinde şayet satış bedeli kanıtlanabilirse bu bedel, yoksa keşfen bilirkişi aracılığı ile tapudaki işlem tarihinde saptanan bedel önalım bedeli olur.
2. Dava konusu edilen payın eşler arasında tapuda bağış olarak temlik edilmesi, payın değerinin tapuda gösterilen bedelin çok üzerinde bulunması, tanık beyanlarının temlikin aslında satış olduğunu kanıtlayacak yeterlilikte olmaması karşısında davacı tapuda yapılan bağışın satış olduğunu kanıtlayamamıştır.
Önalım hakkı, sadece payın üçüncü kişiye satılması halinde kullanılabileceğinden ve dava konusu edilen pay da davalı Şefika Kanık’a bağışlanmış olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği gibi, tapuda üzerinde pay kaydı bulunmayan davalı Mehmet Kanık hakkındaki davanın reddedilmemesi de usul ve yasaya aykırıdır. (BU KARAR, KARAR DÜZELTME TALEBİ KABUL EDİLEREK, Y.H.G.K.NUN 24.2.2010 TARİH E.2010/6-94 – K.2010/100 KARARI İLE ORTADAN KALDIRILMIŞTIR.)
DAVA ve KARAR:
Taraflar arasındaki “Şuf’a (Önalım)” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 15.5.2008 gün ve 2006/336 – 2008/172 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 4.11.2008 gün ve 9209-11961 sayılı ilamı;
(…Uyuşmazlık, önalım hakkına konu edilen payın iptali ile davacı adına tescili istemine ilişkindir. Mahkemece 13.450.- YTL. önalım bedeli üzerinden davanın kabulüne davalı Şefika Kanık adına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi üzerine hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilesinin dava konusu payın ilişkin bulunduğu 13 no.’lu parselin paydaşlarından olduğunu, Hollanda’da ikamet ettiğini, Türkiye’ye dönüşünde bir işlem için Tapu Sicil Müdürlüğüne gittiğinde dava konusu edilen payın 28.2.2005 tarihinde davalı Mehmet Kanık’a satıldığını, onun da önalım hakkının kullanılmasını engellemek için 29.9.2005 tarihinde eşi olan davalıya bağışladığını öğrendiğini, önalım hakkını kullanmak istediğini belirterek, davalı adına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir. Davalılar vekili, önalım hakkının payın üçüncü kişiye satılması halinde kullanılabileceğini, tapuda davalı Şefika Kanık’a yapılan temlikin ise bağış olması nedeniyle davacının önalım hakkının bulunmadığını, diğer yandan üzerinde pay olmayan davalı Mehmet Kanık’a dava açılamayacağını ayrıca payın dava tarihindeki değerinin tespitini istediklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü şahsa satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisini veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile de kullanılabilir hale gelir.
Önalım hakkının kullanılması ile bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım hakkını kullanan paydaş bu payı satın almak isterken tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masraflar toplamından ibaret önalım bedelini depo etmesi gerekir. Ancak davacı, tapuda yapılan işlemin tarafı olmadığından tapuda yapılan temliki işlemin muvazaalı olduğu iddiasında bulunabilir ve bu iddiasını her türlü delille kanıtlayabilir. İşlemin gerçekte bağış olmayıp satış olduğunun belirlenmesi halinde şayet satış bedeli kanıtlanabilirse bu bedel, yoksa keşfen bilirkişi aracılığı ile tapudaki işlem tarihinde saptanan bedel önalım bedeli olur.
Olayımıza gelince; davacının paydaşı olduğu 13 no.’lu parselde bulunan ve dava konu edilen 528/972 pay, taşınmazın bir kısım paydaşları tarafından 28.2.2005 tarihinde 13.000.- YTL. bedelle davalı Mehmet Kanık’a satılmıştır. Adı geçen davalı da söz konusu payı 29.9.2005 tarihinde eşi olan davalıya 13.000.- YTL. bedel göstererek bağışlamıştır. Davacı son temlikin muvazaalı olup gerçekte payın satıldığını ileri sürerek önalım davası açmıştır. Bu iddia üzerine mahkemece yerinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen 2.10.2007 tarihli bilirkişi raporunda temlik tarihi itibariyle payın değerinin 382.528.96.- YTL., dava tarihi itibariyle ise 421.509.44.- YTL. olduğu belirtilmiştir. Yine davacının iddiası doğrultusunda dinlenen tanıkları payın davalı Şefika Kanık’a bağışlandığını beyan etmelerine karşın gerçekte satıldığına dair bir beyanda bulunmamışlardır. Dava konusu edilen payın eşler arasında tapuda bağış olarak temlik edilmesi, payın değerinin tapuda gösterilen bedelin çok üzerinde bulunması, tanık beyanlarının temlikin aslında satış olduğunu kanıtlayacak yeterlilikte olmaması karşısında davacı tapuda yapılan bağışın satış olduğunu kanıtlayamamıştır.
Önalım hakkı yukarda açıklandığı üzere sadece payın üçüncü kişiye satılması halinde kullanılabileceğinden ve dava konusu edilen pay da davalı Şefika Kanık’a bağışlanmış olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği gibi, tapuda üzerinde pay kaydı bulunmayan davalı Mehmet Kanık hakkındaki davanın reddedilmemesi de usul ve yasaya aykırıdır….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oyçokluğu ile karar verildi.
Y.H.G.K. 11.11.2009 E.2009/6-427 – K.2009/492
KARŞI OY YAZISI
Taraflar arasında görülen önalım davası sonunda mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar özel dairece bozma ilamında belirtilen nedenlerle bozulmuş, yerel mahkemenin direnme kararı üzerine H.G.K. tarafından özel daire bozma ilamı doğrultusunda Yerel Mahkeme Kararı bozulmuştur.
Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma ilamına katılamıyorum: Davalılardan Mehmet Kınık davacının da paydaş bulunduğu taşınmazdan pay satın almıştır. Yedi ay kadar sonra da bu payını tapuda bağış yolu ile eşi olan diğer davalıya intikal ettirmiştir.
Özel Daire bozma kararının gerekçesinde dinlenen tanıkların payın Mehmet tarafından davalı Şefika’ya bağışlandığını beyan etmelerine rağmen gerçekte satıldığına dair bir beyanda bulunmadığını belirtmiştir. Keza bozma ilamında önalım hakkının sadece satışta kullanılabileceği, nizalı pay davalı Şefikaya bağış yolu ile geçtiğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulünün doğru olmadığı gerekçesi ile Yerel Mahkeme Kararı bozulmuştur.
İlke olarak Özel Dairenin bozma gerekçeleri doğrudur, ancak eldeki davada davacı yapılan işlemin bağış olmayıp satış olduğu yolunda bir iddiada bulunmamıştır. Davalılar karı-koca olup zaten hayatın olağan akışına göre de işlemin genel olarak bağış olması her zaman rastlanan bir olaydır. Davacı yapılan işlem bağış olmakla beraber bu işlemin kendisinin önalım hakkının ortadan kaldırılması için danışıklı yapıldığını iddia etmektedir. Tapudaki devrin aslında bağış olmayıp satış olduğunu iddia etmek başka şey, bağış işleminin danışıklı olduğunu söylemek başka şeydir.
Davacı bağışın gerçek amacının kendisinin önalım hakkını önlemek olduğunu iddia etmektedir. Türk Medeni Yasasının 733/3. maddesine göre davalı Mehmet’in payın satın alındığına dair davacıya bir uyarı çekmeksizin aldığı payını eşine devretmesi zaten başlı başına danışıklı işlemin bir delilidir. Bu konuda zaten kolay kolay delil bulmak da mümkün olmamakla birlikte dinlenen tanık da davalı Mehmede pay alımının sakıncalı olduğu hatırlatıldığında kendisinin gerekli tedbirleri aldığı yolunda beyanda bulunduğunu söylemiştir.
Davacı taraflar arasında önalım hakkının önlenmesi için yapılan bağış işleminin dışındadır, bu nedenle olayın oluş biçimi, önalım hakkının kullanım süresi içerisinde karı-koca arasında yapılmış olması gözönüne alındığında gerçek amacın davacının önalım hakkını önlemek için yapıldığı çok açıktır. Bu nedenle davacının böyle bir iddiası olmamasına rağmen bağışın satış olduğu ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddi doğru değildir. Aksi düşünüldüğü taktirde paylı taşınmazda pay satın alan kişi bunu danışıklı olarak bir yakınına bağış olarak devrettiğinde hiçbir zaman önalım hakkı kullanılamayacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme Kararının doğru olduğu ve işin esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
KARŞI OY YAZISI
Davacının hissedarı olduğu 7463 ada 13 parselde kayıtlı taşınmazın davalı Mehmet Kanık tarafından diğer hissedarlardan satın alınıp bilahare eşi olan diğer davalı Şefika Kanık`a devredildiği ileri sürülerek yasal şuf’a hakkına ve muvazaa iddiasına dayanılarak hissenin iptaline karar verilmesi talep ve dava edilmiş mahkemenin tapunun iptaline dair verdiği karar Yüksek Özel Dairece bozulmuş direnme kararı da Yüksek Hukuk Genel Kurulunca bozulmuştur.
Davacı yasada öngörülen hakka dayanarak şuf’a hakkını kullanmıştır. Davalılar karı koca olup şuf’a hakkını bertaraf etmek amacıyla devir işlemini bağış olarak gerçekleştirmişlerdir. Olayda şuf’a hakkının ortadan kaldırılması amacıyla ve durumu bilmesi gereken kişilerce yapılan bağış açıkça muvazaaya dayalıdır. Bu tür işlemlerin şuf’a hakkını ortadan kaldırdığının kabul edilmesi halinde benzer uygulamaların çoğalacağı ve bu yolla önalım hakkının ortadan kaldırılacağı ortadadır. Davalılar karı koca olup iyiniyetle hareket ettikleri, durumu bilmediklerine dair savunmalarına itibar olunması mümkün değildir.
Belirtilen nedenlerle davanın kabulüne dair mahkeme kararının onanması gerektiğini düşündüğümden aksine oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.