Ana Sayfa Yargı Kararları Kişilik Haklarına Saldırı – Evli Kişi İle İlişki Kurmak

Kişilik Haklarına Saldırı – Evli Kişi İle İlişki Kurmak

2270
0
Evli Kişi ile İlişki Kurmak

YHGK 18.06.2019 E.2019/207 K.2019/682

Davacının, eşi ile ilişki kuran davalı aleyhine, kişilik haklırını ihlal etmesi nedeniyle açtığı manevi tazminat davasında;

Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliği devam ederken, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalının bu eylemi nedeniyle davacının manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı noktasında toplanmakta OLUP:

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca verilen 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E., 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ile,
” Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına ” karar verilmiştir.

Davalının, dava dışı eş ile evli olduğunu bilerek birlikte olmaktan ibaret olduğu anlaşılan eyleminden başka doğrudan doğruya davacıya yönelik olarak bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlalinde bulunduğuna dair bir iddia da bulunmamaktadır. Bu nedenlerle eldeki davanın konusu itibariyle 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E., 2018/7 K. sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararı kapsamında değerlendirilmesi gereklidir.

TMK.174, 185 eBK.41, 49 2797 Sa.Ka.45 TBK.49, 58

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

Taraflar arasında birleştirilerek görülen “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;

Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle ve esastan reddine dair verilen 19.06.2014 tarihli ve 2011/184 E., 2014/415 K. sayılı karar davalı-birleşen dosya davacısı vekili tarafından temyiz edilmekle,

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29.03.2016 tarihli ve 2015/2746 E., 2016/4058 K. sayılı kararı ile,

“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre asıl davanın davalısı-birleşen dosyanın davacısı …`ın birleşen dosyaya yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Asıl davanın davalısı-birleşen dosyanın davacısı …`ın asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;


Dava,
kişilik haklarına saldırı nedeni ile uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece,
asıl davadaki istemin bir bölümü kabul edilmiş, karar asıl davanın davalısı-birleşen dosyanın davacısı … tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı,
asıl davanın davalısı-birleşen dosyanın davacısı …`ın, kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşi ile birlikte olduğunu,
eyleminin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu iddia ederek,
uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Asıl davanın davalısı-birleşen dosyanın davacısı,
  …`ın, davacının iddialarını kabul etmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece,
toplanan delillere göre asıl davanın davalısı- birleşen dosyanın davacısı …`ın, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olduğu hususu sabit görülerek asıl davanın davanın kısmen kabulü ile davacı eş yararına manevi tazminata hükmedilmiştir.

TMK`nın 185. maddesine göre,
“ Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.”

Aynı Kanun`un 174. maddesine göre de,
“ Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”

Evlenmeyle eşler arasında kurulan aile birliğinin taraflara yüklediği ödevlerin ihlali veya yerine getirilmemesi durumunda bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eş yönünden Türk Medeni Kanunundaki sonuçları, boşanma ve boşanma sebebi olması durumunda, bu olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya uğraması halinde manevi tazminat talep edilebileceğidir.

Evlenmeyle eşler arasında kurulan aile birliğinin taraflara yüklediği ödevlerin ihlali veya yerine getirilmemesi durumunda bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eş yönünden Türk Medeni Kanunu`ndaki sonuçları, boşanma ve boşanma sebebi olması durumunda, bu olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya uğraması halinde manevi tazminat talep edilebileceğidir.

BK`nın 41 (TBK 49). maddesine göre,
kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Yine BK`nın 49 (TBK.58) maddesinde
” Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.”

Haksız fiile dayalı bir borcun doğabilmesi için, hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, fiili işleyenin kusuru olmalı, sonuçta bir zarar doğmalı, zarar ile işlenen fiil arasında da uygun nedensellik bağı bulunması gerekir.

Somut olaya gelince,
asıl davanın davalısı-birleşen dosyanın davacısı …`ın ve dava dışı eşin davacıya yönelik ve bütün olarak aldatma mahiyetindeki davranışlarının manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğinin tartışılması gereklidir.

Yukarıda incelenen yasa maddeleri uyarınca,

Davacının dava dışı eşinin TMK`nın evlenmeyle eşe yüklediği ödevler arasında bulunan sadakat yükümlülüğünü ihlali nedeniyle, Kanunu`nun 185. ve 174. maddeleri uyarınca boşanma sebebi ve istek halinde manevi tazminatı gerektirir nitelikte olduğu kuşkusuzdur.

TMK`daki düzenleme, dava dışı eşin evlenme ile kurulan aile birliğinin tarafı olması sıfatından kaynaklanmaktadır. Zira dava dışı eş kendi iradesi ile bu birliğin tarafı olmayı kabul etmiş ve yasanın kendisine tanıdığı hak ve yükümlülükler altına girmiştir.

Davalının eyleminin manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğine gelince,

davalının doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Söz konusu Kanun yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.

Dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK`nın müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerinin de uygulanma imkanı bulunmamaktadır.
Zira, söz konusu Kanunu`nun 50. maddesinde haksız fiil nedeniyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan yasal duruma göre, davalı zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine Kanun hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu sorumluluğu belirsiz hale getirecektir.

Açıklanan nedenlerle, BK`nın 49 (TBK.58) maddesine göre,
davalının eylemi, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek asıl davada da, davacının manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir….”

gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Asıl ve birleşen dava
haksız eylem nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili;
davalının müvekkilinin dava dışı eşi … ile evlilik dışı birliktelik yaşadığını ve
bu birliktelik sonucu davalının Recep’ten çocuk sahibi olması nedeniyle müvekkilinin boşanma davası açmak zorunda kaldığını,
boşanma davası sırasında mahkemeyi yanıltmak amacı ile çocuğun nüfusa kaydettirilmediğini,
bu durumun davacının aile bütünlüğüne, kişilik haklarına ve toplum içindeki sosyal değerlerine haksız bir saldırı oluşturduğunu ve davalının bu haksız eyleminin davacının şahsiyet hakkının hukuka aykırı bir biçimde tecavüz anlamını taşıdığını, manevi zarar gördüğünü ileri sürerek 20.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili;
davanın süresinde açılmadığını,
davalıdan boşanma davası nedeniyle ancak eşten TMK’nın 174. maddesi gereği tazminat talep edilebileceğini,
davalıdan ise manevi tazminat talep edilemeyeceğini,
davalının hukuka ve ahlaka aykırı bir eylemi olmadığı gibi davacının müvekkilden kaynaklı bir manevi zararı da olmadığını bu nedenle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Birleşen davada davacı vekili;
davalı …’un eşi Recep hakkında açmış olduğu boşanma dava sırasında sürekli müvekkiline hakaret ettiğini, küçük düşürdüğünü belirterek 60.000TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.

Birleşen davada davalı vekili;
davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, müvekkilinin kusuru olmadığını, müvekkilinin, …’ın dava dışı Recep ile birlikte yaşaması ve birliktelik sonucu çocuk sahibi olması nedeniyle eşi Recep`ten boşanmak zorunda kaldığını beyanla davanın reddini talep etmiştir.

Yerel Mahkemece;
davalının, dava dışı … ile evli olduğunu bildiği halde, onunla evlilik dışı ilişkisini sürdürmesi nedeniyle davacı ve eşinin boşanmasına yol açtığı,
davalı ve dava dışı eş arasındaki ilişkinin ahlaka aykırı olduğu bu durumun da davacının aile bütünlüğüne, sosyal ve kişilik değerlerine ağır saldırı oluşturduğu gerekçesiyle 13.000TL manevi tazimatın davalıdan tahsiline, birleşen davanın ise bir yıllık zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

Davalı-birleşen davada davacı … vekilinin temyizi üzerine

karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık,
evlilik birliği devam ederken, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalının bu eylemi nedeniyle davacının manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Direnme kararının temyiz incelemesi aşamasında
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca verilen 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E., 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ile
“Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına”      karar verilmiştir.

Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede, anılan içtihadı birleştirme kararının eldeki uyuşmazlığa etkisi tartışılıp değerlendirilmiştir.

2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun “İçtihadların birleştirilmesini istemek yetkisi ve bağlayıcılığı” başlıklı 45. maddesinde;
“İçtihadların birleştirilmesini Birinci Başkan, doğrudan doğruya veya Yargıtay dairelerinin veya genel kurulların verdikleri karar sonucunda veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bizzat yazı ile başvurması halinde, ilgili kuruldan ister. Bu istemlerin gerekçeli olması zorunludur.
Diğer merci veya kişilerin gerekçe göstererek yazılı başvurmaları halinde, içtihadı birleştirme yoluna gitmenin gerekip gerekmediğine Birinci Başkanlık Kurulu karar verir. Bu karar kesindir.
İçtihadı birleştirme kararlarının değiştirilmesi veya kaldırılmasının istenmesi de yukarıdaki usule bağlıdır.
İçtihadı birleştirme görüşmeleri, alınmış olan ilke kararları çerçevesinde yürütülür ve kararları yazılır.
İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.
İçtihadı birleştirme kararlarının niteliğini açıkça belirten özeti, kararın verilmesini izleyen en kısa zamanda Adalet Bakanlığına bildirilir. Adalet Bakanlığı bütün adliye mahkemelerine ve Cumhuriyet savcılıklarına bu kararları gecikmeksizin duyurur.
İçtihadı Birleştirme Kurulları, genel kurulların veya dairelerin kararlarındaki gerekçe ve görüşlerle bağlı olmaksızın sorunu başka bir görüşle karara bağlayabilirler.”                                              Hükmü yer almaktadır.

Anılan yasal düzenleme gereğince,
içtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay genel kurulları, daireleri ve adliye mahkemeleri için gerekçeleri ile açıklayıcı, sonucu ile bağlayıcı olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Tüm bu açıklamalar, yasal düzenlemeler ve 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E., 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ışığında somut olay incelendiğinde;

Davacının dava dışı eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalının bu eyleminin, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu iddiasıyla manevi tazminat talep edildiği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde manevi tazminat istemine dayanak olarak gösterdiği maddi olgular;

Evlilik birliğinin devamı sırasında davacının dava dışı eşi tarafından sadakat yükümlülüğünün ihlali niteliğindeki eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişi olan ve evlilik birliğinin tarafı olmaması nedeniyle üçüncü kişi konumunda bulunan davalının salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eylemine ilişkindir. Davalının, dava dışı eş ile evli olduğunu bilerek birlikte olmaktan ibaret olduğu anlaşılan eyleminden başka doğrudan doğruya davacıya yönelik olarak bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlalinde bulunduğuna dair bir iddia da bulunmamaktadır. Bu nedenlerle eldeki davanın konusu itibariyle 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E., 2018/7 K. sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararı kapsamında değerlendirilmesi gereklidir.

Hal böyle olunca;

Yukarıda açıklanan ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu`nun 45/5 maddesi gereğince bağlayıcı olan söz konusu içtihadı birleştirme kararı ile “Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına” karar verilmiş olmakla davacı tarafından üçüncü kişi konumundaki davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasında mahkemece verilen direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında belirtilen gerekçe ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Davalı-birleşen dosya davacısı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.06.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.


YHGK 18.06.2019 E.2019/207 – K.2019/682

Önceki İçerikKararda Tazminatın Kimden Alınıp Kime Verileceğinin Yazılmaması
Sonraki İçerikKasten Yaralama Suçu

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.